Çizgili Pijamalı Çocuk - John Boyne

    Bu kitap, İkinci Dünya Savaşı'nda iki çocuğun sıra dışı arkadaşlığı bizi kucaklıyor. Biz yetişkinlerin dil, din ve ırk üzerinden yaptığımız üstünlük çabasını yıkma cesaretinde bulunabilecek türde bir dostluk. John Boyne'un 2006'da yazdığı bu kitap sinema sektörünün de ilgisini çekmiş ve Mark Herman tarafından 2008'de beyaz perdeye uyarlanmıştır.

    Hikayemiz 1943'te Almanya'nın Berlin kentinde, Bruno'nun evinde başlıyor. Bir gün okuldan eve geldiğinde ailenin hizmetçisi Maria'nın eşyaları toplamakta olduğunu görür. Alman diktatör Adolf Hitler önceki hafta Brunoların evinde bir yemeğe gelmiş ve bir Alman askeri subayı olan Bruno'nun babasına, komutan olarak yeni bir pozisyon teklif etmiştir. Bruno’nun annesi, babasının yeni sorumluluğu nedeniyle taşınmaları gerektiğini söylemektedir ancak Bruno arkadaşlarını bırakıp ayrılmak istemediği için öfkelidir.

    Birkaç gün sonra Bruno ve ailesi Polonya’ya trenle gelirler ve burada bir tepede izole bir eve taşınırlar. Bruno 15 Nisan 1934 yılında doğmuştur. Bruno arkadaşlarından sevdiklerinden uzaklaşmasından dolayı yeni geldiği yeri sevmez. Bir gün evin etrafında dolaşırken tel örgülerin arkasında insanlar olduğunu görür ve hepsi aynı kıyafeti yani pijama giymesi dikkatini çeker. Bruno bunu kız kardeşine de anlatır ve yatak odasının penceresinden birlikte çok sayıda erkeğin çizgili  kıyafetler yani pijama giydiği çitlerle çevrili bir alanı gözetlerler. Bu durum Bruno’nun ilgisini çeker ve merak ederken ablası; "Biz şehirden geldik ama şuan kırsaldayız." der ama bu açıklama Bruno'yu daha fazla meraklandırmıştır. Bruno çok zeki ve araştırmayı seven bir çocuktur ve ablasından çok hoşlanmaz. Çünkü ablası sürekli Bruno' yu küçük olduğu için aşağılamaya çalışıyordur. Bruno,  "burası bir çiftlikse burada meyve ve sebze de yetişiyor"  diye söyler. Ablası da bunu onaylar. Fakat baktıklarında tamamen kurumuş bir toprak görürler ve Bruno orada meyve ve Sebze yetişmeyeceğini ablasına söyler.

    Çitlerle çevrili alanı araştırmak için yürümeye başlar ve evinden çok uzaklaşmış olduğunu fark eder. Telin yanında yürümeye devam ediyor birileriyle konuşmak istiyor çünkü evde yalnız kalmanın vermiş olduğu duygu Bruno'u çok rahatsız ediyor. Bruno ilerlerken bir bankın üzerine oturmuş bir çocuk görüyor. Tel örgü boyunca yaptığı yürüyüş Bruno'nun beklediğinden daha uzun sürdü. Bruno uzun uzun yürüdü ve geriye dönüp her baktığında yaşadığı ev küçüldü ve sonunda gözden kayboldu. Uzun zaman boyunca tel örgülere yakın ne bir insan nede onun içeri girmesini sağlayacak bir kapı görmüştü. Bruno, araştırmasının tamamının başarısız olacağını düşünerek umudunu kaybetmeye başlamıştı. Tel örgüler göz alabildiğine devam etsede barakalar, binalar ve duman kümeleri artık görünmemeye başlamıştı. Uzun bir süre yürüdükten sonra acıktığını hissetti ve eve dönmenin daha iyi olacağını düşündü ama o anda uzaklarda bir nokta belirdi ve Bruno ne olduğunu görebilmek için gözlerini kısarak baktı. Bruno okuduğu bir kitabı hatırladı; Bir adam çölde kaybolmuştu, günlerce yemek yemediği su içmediği için harika restoranlar ve muhteşem çeşmeler göründüğünü hayal ediyordu ama yemeğe ve içmeye çalıştığında her şey yok oluyor ve avuç dolusu kum kalıyordu. Bruno şuan da kendisine olanının  bu olup olmadığını merak etti. Bunu düşünürken ayakları onu uzaktaki noktaya adım adım daha da yaklaştırıyordu. Nokta benek haline gelmişti sonra yavaşca bir damlaya dönüştü kısa süre sonra bir şekil oluştu. Bruno biraz daha yaklaştığında o şeklin tel örgülerin arkasında bir çocuk olduğunu görünce yavaşladı. Bruno aralarında onları ayıran bir tel örgü bulunsa bile yabancılarla asla samimi olunmaması gerektiğini biliyordu. Çocuk Bruno'dan daha küçüktü ve yerde mutsuz bir ifadeyle oturuyordu. Tel örgünün arkasındaki herkesin giydiği gibi üzerinde çizgili pijama, başında ise çizgili kumaştan takke vardı ve çorap ve ayakkabı giymedikleri için ayakları oldukça kirliydi. Koluna üstünde bir yıldız olan kolluk takmıştı. Bruno yaklaştığında çocuk bağdaş kurmuş oturuyor ve yerdeki tozlara bakıyordu. Bruno ; "Merhaba" dedi. Bir süre sonra başını kaldırdı ve Bruno onun yüzünü gördü. Çocuk "Merhaba" diye karşılık verdi. Çocuk kendisine baktığında Bruno'nun tek görebildiği ona bakan bir çift üzgün göz oldu. Bruno hayatı boyunca daha sıska ve üzgün bir göz görmediğinden emindi ve onunla konuşmanın iyi olacağına karar verdi. Bruno ile çocuk arasında şöyle bir diyalog geçer;

    -Ben araştırıyordum
    -Öyle mi?
    -Neredeyse iki saattir araştırıyorum.
    -Bir şey bulabildin mi?
    -Çok az...
    -Hiç bir şey mi?
    -Şey ... Seni buldum. dedi. 



    Böylelikle  Bruno ve Shmuel'un arkadaşlıkları başladı. Hava kararmaya başlayınca tekrar geleceğini söyleyip Bruno evine geri döndü.

   Bruno, Shmuel’in çitle çevrili bir alanda neden yaşamak zorunda olduğunu veya neden bu kadar soluk ve zayıf olduğunu anlayamaz. Ancak uzun süre iki çocuk hep aynı yerde buluşurlar ve Bruno Shmuel ile paylaşmak için yanında yiyecekler getirir. Günler geçer, Bruno her gün Shmuel'un yanına gidip onunla sohbet etmeye başlar ve Bruno ve Shmuel aralarında bir söz vardı. Bir gün beraber oynamanın hayalini kurarlardı
    
    Bir gün şiddetli yağmur yağarken Bruno arkadaşı Shmuel için evden yemek alıp yürümeye başladı. Uzun süre yürüdükten sonra Shmuel'un yanına ulaştı ve yanında getirdiği yiyecekleri arkadaşına verdi. Beraber oynadıkları günlerin hayalini kurdular. Bruno'nun dönüş vakti gelmişti ve evine dönmüştü.

    Bruno eve geldiğinde annesi ve babasının konuşmasını duydu. Birkaç gün içerisinde eski evlerine döneceklerini öğrendi .Bruno’nun annesi, babasını ailenin Berlin’e dönmesine izin vermeye ikna eder. Bruno, Shmuel’den ayrılma düşüncesiyle üzülür ve veda etmek için çitlere gider. Arkadaşına birkaç gün içerisinde gideceğini söyler. Ama Shmuel'un üzgün olduğu başka bir şey vardır. Shmuel'un babası kampta kaybolmuştur. Bruno  çok üzülür ve Shmuel ile birlikte ayrılmadan önce kampta kaybolan Shmuel’in babasını aramayı planlarlar. Shmuel yarın geldiğinde arkadaşına aynı çizgili pijamalardan getirecekti. Bruno ertesi günün heyecanıyla evine geri döndü.

   Bruno ertesi gün yanına yiyecekler alıp arkadaşının Shmuel'un yanına gitti. Shmuel'un yanına gittiğinde getirdiği çizgili pijamalarını giydi ve başına çizgili takkesini taktı. Birlikte Shmuel'un evine doğru yürümeye başladılar. Bruno o güne kadar ev olduğunu düşünüyordu. Birlikte yürürken askerlerin düdük sesini duydular. Herkesi bir yerin içine topladılar. Bruno sessiz kaldı ve çok korkmaya başladı.Askerler orda toplanan herkesi bir yere yürümeye davet etti.İki oğlan büyük bir mahkum grubuna sürülür ve karanlık, kilitli bir odaya girmeye zorlanıyorlar. Burası bir gaz odasıdır ve Bruno ile Shmuel’in bundan haberi yoktur. Sonraki günlerde, Bruno’nun ebeveynleri ve muhafızları Bruno’yu bulamazlar. Sonunda annesi ve Gretel Berlin’e döner. Babası bir yıl daha kampta kalır. Bruno’nun çitin yanında terk edilmiş kıyafetlerini bulduğunda Bruno’ya ne olduğunu fark eder.









    “ Çocukluk, mantığın karanlık saati gelmeden önce sesler, kokular ve görüntülerle ölçülür." 
                                                                                                                            John Betjaman

 Bruno ve tel örgüler arkasındaki arkadaşının gözünden 2. Dünya savaşının bıraktığı enkazı, okumak son derece üzücüydü. İki çocuk düşün biri Alman bir komutanın çocuğu özgür dünyada, diğeri yahudi ve toplama kampında duvarların içerisindedir. Kurgu olup gerçekte yaşanmamış olmasını dilerdim. 

                                                    

    






Yorumlar

Popüler Yayınlar